Birine bir erik verip senin olmasını bekliyorsun. Çünkü bunu bilmişsin bildikçe, sevdikçe. Yeşil bir eriği hayal ediyorsun bir masanın üstünde. Ben masanın ayağına çaput bağlıyorum. Sen eriği verdikçe ben bir masanın ayağına çaput bağlıyorum. Herkesin yüceltilecek bir acısı vardır. Senin olan eriği veriyorsun, ben çaput bağlıyorum. Benim yüceltilecek bir gökyüzüm olsun diye, eriğini severse biri diye. Başkası gelip bir soru bırakıyor, sonra bir başkası. Masanın ayağına tırmanıyorum, eriğin bir soruya takılıp düştü düşecek. Sonra sen oradan bakarken kanlı bir el buluyorsun. Rengarenk bir ceset için yüceltilecek bir gökyüzü yarattığını sanıyor bir köstebek. Eteklerin gittikçe kısalıyor. Ben koparıp koparıp çaput bağlıyorum. Bacakların üşüdükçe köstebekler yer yüzüne çıkıyor. Eriği tuzsuz severmiş bazıları. Sen birden uzatınca ellerinle bir umut dolusu eriği, Bazılarının köstebekleri üşüyor. Cesetler doğrulup tekrar gökyüzüne boğuluyor. Bazıları hep aynı kokarmış. Beyninin ücra köşelerine böyle işliyor insanın işte. Örtünüyorum üstümü uç uca bağlayıp çaputları. Başımın altına bir soru bırakıyor birileri. Senin bacakların üşüdükçe ben uyuyamıyorum. Ben uyandıkça fark ediyorum, mevsimlik bir meyvenin insafına bırakmamam gerektiğini rengarenk bir gökyüzünü. Yer altına dönüyor böylece köstebekler, çaputların bağlandığı yerden. Toprak çünkü insana bir erik veriyor ve elbet bir gün onun olacağını biliyor.
Eren Bilgiç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder