15 Haziran 2018 Cuma

Durmanın düşündükçe ağırlaşan hali

Kapının eşiği
Merdivenin en orta basamağı 
Sabaha az kala duraklar
Bir okul bahçesi her vakit karanlık
Terk edilmiş arabalar köprünün sidik ayağı
Geçip gitmek gereken bütün eksik yerler 
Gözlerini kaçırmayan hesap sormayan vaat etmeyen
Dikildim karşınızda bir tek ben 
Öyle bir tek ben ki izlenmedim diyemem

Benim kollarım mı uzun 
Benim omuzlarım mı kısa
Bu kambur bu yamalak mide 
Sindirebilir mi eski kesik saçlarımı
Bütün berberde kalan saçlarımı 
Bütün sınıflarda kalan ellerimi 
Benim kapım mı uzun 
Benim yolum mu kısa 
İnanmazsın durmaktan yorulduğumu 
Bir rüzgar nereye ait esmeden 
Kim umursar cırcır böceğinin rengini 
Benim dillerim mi kesik 
Bütün kulaklarınız mı bağlı 
Ellerim vıcık vıcık yağlı 

                               
                                 Eren Bilgiç

5 Kasım 2015 Perşembe

Beşmetrekare

İşte ben bunu yine yapıyorum
Perdelerin katil ışıklarında
Alnımda bir basınç önümde karanlık
İşte bunu yine yapıyorum ve sabahları da gün yok
Ağustos böceklerini ovuyorum baharı
Belki cişli havuzlarda karıncadan intikamı
İşte ben bunu yine yapıyorum bu sokakları
Dolmuşun sesini yapıyorum içime derine battı
Susuzluk ne zor öyle yattım
Tavanda gökyüzünün hayali yamulmuş
İşte ben bunu yapıyorum yani düzeltmek
Hem o günler güzeldir
Güzel olacaktır güzellikler
Karıncaları duyuyorum

Eren Bilgiç

3 Kasım 2015 Salı

Gurbet Zamanları

Ben artık tek bir zaman gibiyim
Sana çıkmanın tüm yolları
Geceleğin sabah gibiyim
Hiç de sabah gibi deliyim
Kasımdan aldığım tam da şurda
Buyurulsun götürülsün paylarca
Ben artık tek bir zaman gibiyim
Bir minarenin gökyüzüne tek başıma eğildim

Eren Bilgiç

15 Nisan 2015 Çarşamba

İlkyaz İkindi

İnan çıkasım yok dışarlara
Köpeklerin sözleri yarım kalsın
Bi haller oldu bakır gibi haller
Tozlu haller oldu saçlarımı hep yıkadım
İnan çıkasım yok dışarlara çerez aldım
Film çeksinler izlerim
Anladım gibi gece boyu aklımı dinlerim

İnan çıkasım yok dışarlara seni beklerim
Kaburgandan yer ayır orda beklerim
Bi haller oldu nemli haller
Gelirim yalnız bende kalsın gözlerin

                                                                           Eren Bilgiç

8 Nisan 2015 Çarşamba

Modern Mutluluk Kavramı ve Hareket üstüne bir deneme

 Bizi boşluklar doğurmuştur. Önce içinde bulunduğumuz hiçlik, ardından soluksuz koşturduğumuz rahim. Aynı boşluk bize tarifi olmayan bir sıkıntı da getirir beraberinde. Bunu kırmak için önce bir tanrı yarattık, bir hare-
ket, bir ses, bir aidiyet... Fakat bu bizi sonu belli koşuşturmalarımızdan kurtaramadı. 

 Toprak sahiplendik, sonra insan.Artık bize durmak yoktu durursak düşerdik. Bu durmama korkumuzdan ve buna bağlı tüm kaygılarımızdan dolayı devleti yarattık. Durmuyorduk ve bu hız ile kazandığımız ivmede hırs
kanımıza sinsice işlemişti. Büyük hastalıklara çare bulan doktorlar yerini ilaç firmalarında tasavvur edemeyece-ğimiz rakamlarla asla tam olarak iyileştirmeyen -yani şirketin cebinden başka bir şeyi- ve git gide bağımlı hale getiren ilaçlar yaratanlara ve onları halka jelibon gibi satanlara bıraktı. Ülkesini koruyan askerler yerlerini banka hesaplarını koruyan işbirlikçi paşalara, devrimciler küçük burjuva oportünistlerine, öğretmenler yerini kurs hocalarına bıraktı. Çünkü durursak düşerdik,
çünkü durmak mutsuz olmaktı.

 Kendimizi bir akışa sürüklemediğimiz sürece mutsuzuz hepimiz.Bu evrenin eylemsizlik kanunuyla paralellik
gösterir: Her zaman durmaya ve mutsuzluğa yakın ve en sonunda mutlak durgun ve mutlak mutsuzdur her şey. Mutluluksa sadece bu sıkıntıdan kurtulmak için kendimizi itmemiz ve azar azar hareket etmemizdir. Bu istek bize yıllar içinde o kadar sorumluluk yüklemiştir ki kütlemiz ilk insana nazaran on kat ağırlaşmıştır.
Kütlesi büyük maddenin hareketi, yani modern insanın mutluluğu elbette en zor ve en kısa sürenidir. Gittikçe büyümek, gittikçe tüketmek ve gittikçe alışmak...

 Ya durursak ? Devleti, mülkiyeti, banka dekontlarını, patronları, fabrikaları bırakıp durursak,
o zaman ne olur ? Bunca çaba içinde alıştığımız için bizi mutlu edemeyen bu kadar büyük şeyler varken
durağanlığa alışmak daha mı çok yorar bizi ? Veya biz aslında durmanın gerçek mutluluğuna erişecek kadar
katlanamadık mı ona ? Geçici heveslerimize ömrümüzü harcamışken, durmaya ve durmayı anlamaya hiç mi
çaba sarf etmedik ? Hep çocuk kalsaydık; batan güneşi, karıncaları, bir mumun alevini izleseydik işte o
zaman gerçekten durmanın kudretine erişir ve zoraki olmayan hareketin huzuruna kavuşurduk. Hırslarımız
olmadan belki sadece uçurtmalarımızı yarıştırarak koşmalıydık, Çünkü elbette naparsak yapalım sonumuz tek bir duruş. Ki bence dünyanın dönüşü bize yeter.

                                                                                                         Eren Bilgiç

1 Mart 2015 Pazar

Şubat Yankısı

Ekmek aldım şimdi aldım
Çok yağmur yoktu biraz gece artığı
Mahalle aç gözleriyle güneşi bitirmiş annem yarı parlaktı
Bir de çift yanımda kız yurtları

Gözleri köy nineleri çalıntı
Yerleşememiş
İki toprak koksa gürültü patlıyor
Haftayı öldürüp adamlar ediniyorlar
Şehir sandıkları boyalarıyla yüzlerinde cuma cumartesi
Savaşa gider gibi sulu bira içiyorlar
Nineleri kör köyleri avuntu

Dönende dokunuyorum eşya seslerinde
Şu adama hayvan olduğunu hatırlatanlar
Merdiven ayakkabı kapı ve anahtar
Elleriyle örmüş ağzımı
İki ters bi düz
İki göz bi yüz

Boyalarıyla kızları
Avuntularımla beni göğe düşman eden
 bu eşya sesi olamaz
Bir uyansak şehir uyurken
Güneş sulu biralarını yudumlamadan
Fabrikaların son fırtları değil hasta kokan geride
Boya almalıyım belki
Bir kapıcı belkide

                                    Eren Bilgiç

6 Şubat 2015 Cuma

Cisim

Ateş hiç yanmadı
Gol hiç kaçmadı
İki diye birşey yok
Allah gibi dede
Devlet gibi de anne

Rüzgar hiç esmedi
Esişin kendisidir o
Ve bayrampaşa cezaevi
Yalnız masabaşı kapital oyunlarda bulunur
Oysa para diye birşey yok

Masabaşı herşey biraz yokluktur
Ama yatak ve uyku
Deniz ve darı
Ağaç ve gölge
Ve aşktan daha öte
Devletin hasmı yok

kağıt helvası vardır

                                                          Eren Bilgiç