8 Nisan 2015 Çarşamba

Modern Mutluluk Kavramı ve Hareket üstüne bir deneme

 Bizi boşluklar doğurmuştur. Önce içinde bulunduğumuz hiçlik, ardından soluksuz koşturduğumuz rahim. Aynı boşluk bize tarifi olmayan bir sıkıntı da getirir beraberinde. Bunu kırmak için önce bir tanrı yarattık, bir hare-
ket, bir ses, bir aidiyet... Fakat bu bizi sonu belli koşuşturmalarımızdan kurtaramadı. 

 Toprak sahiplendik, sonra insan.Artık bize durmak yoktu durursak düşerdik. Bu durmama korkumuzdan ve buna bağlı tüm kaygılarımızdan dolayı devleti yarattık. Durmuyorduk ve bu hız ile kazandığımız ivmede hırs
kanımıza sinsice işlemişti. Büyük hastalıklara çare bulan doktorlar yerini ilaç firmalarında tasavvur edemeyece-ğimiz rakamlarla asla tam olarak iyileştirmeyen -yani şirketin cebinden başka bir şeyi- ve git gide bağımlı hale getiren ilaçlar yaratanlara ve onları halka jelibon gibi satanlara bıraktı. Ülkesini koruyan askerler yerlerini banka hesaplarını koruyan işbirlikçi paşalara, devrimciler küçük burjuva oportünistlerine, öğretmenler yerini kurs hocalarına bıraktı. Çünkü durursak düşerdik,
çünkü durmak mutsuz olmaktı.

 Kendimizi bir akışa sürüklemediğimiz sürece mutsuzuz hepimiz.Bu evrenin eylemsizlik kanunuyla paralellik
gösterir: Her zaman durmaya ve mutsuzluğa yakın ve en sonunda mutlak durgun ve mutlak mutsuzdur her şey. Mutluluksa sadece bu sıkıntıdan kurtulmak için kendimizi itmemiz ve azar azar hareket etmemizdir. Bu istek bize yıllar içinde o kadar sorumluluk yüklemiştir ki kütlemiz ilk insana nazaran on kat ağırlaşmıştır.
Kütlesi büyük maddenin hareketi, yani modern insanın mutluluğu elbette en zor ve en kısa sürenidir. Gittikçe büyümek, gittikçe tüketmek ve gittikçe alışmak...

 Ya durursak ? Devleti, mülkiyeti, banka dekontlarını, patronları, fabrikaları bırakıp durursak,
o zaman ne olur ? Bunca çaba içinde alıştığımız için bizi mutlu edemeyen bu kadar büyük şeyler varken
durağanlığa alışmak daha mı çok yorar bizi ? Veya biz aslında durmanın gerçek mutluluğuna erişecek kadar
katlanamadık mı ona ? Geçici heveslerimize ömrümüzü harcamışken, durmaya ve durmayı anlamaya hiç mi
çaba sarf etmedik ? Hep çocuk kalsaydık; batan güneşi, karıncaları, bir mumun alevini izleseydik işte o
zaman gerçekten durmanın kudretine erişir ve zoraki olmayan hareketin huzuruna kavuşurduk. Hırslarımız
olmadan belki sadece uçurtmalarımızı yarıştırarak koşmalıydık, Çünkü elbette naparsak yapalım sonumuz tek bir duruş. Ki bence dünyanın dönüşü bize yeter.

                                                                                                         Eren Bilgiç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder