21 Aralık 2014 Pazar

Otomasyonlar II

yavaş sesle sele göz dikmiş üç dinazor kayboldu içimden bulan nah diye bağırsın öyle sordum öyle sordum ki beni alın köşeye asın gönlüm arınsın sosladım sollamadığım duyguları bunu bana bırakın bunu bana bunu bu işte kimse aramasın bıyıksız bataryaları kimse sormasın soran varsa ayıptır çok ayıptır çooook susamış fillerin burunları hiç yok oysa yol bize göründü biz yolu seçmesek bok var gibi gözlerimizi kısarız sessiz filmlere işte bir fil daha devrildi yine yine yine ismi arkadaş ise bu ne hücum beni mahveder keskini ayvanın bilirsiniz sizde bilin bilinmeli diye değil sevilmeli diye hiç değil özlü sözleri bağrımıza sapladık beri abdestsiz dolanır atalarımız
biz kimiz ne yaptık kimi suçladık ve aklımızda develer vardı hep develer okyanus boyu yürüyen dedeler bizi unutmadı unutmadı unutmadı gözlerimiz bizi uyutmadı evime bir fare aldım benim hiç abim olmadı ona öğrettim sevmesini bana hiç vurmadı vurmaaazzz ben vururum sen vurursun ay vurur söz susar düş yıkılır beni paklayın hadi beni paklayın buna çok ihtiyacım var faresiz abilere gam salınmasın diye daha çok işim var hem çok çişim var sussam bana kim gül getirir ben bir kere sustum karanfilim ezilmişti oysa güllerin sesleri en fizandan gelir kaşınmadan anlayamaz insan kendini genellemeleri severim bana kendimi hıyar hissettirdikçe elim sana uzanır işte tut beni beni tut benim farem yok gülüm yok beni tut benim karanfilim ezikti sen sula karanfili sula beni tut farenin dili yok filin burnu yok ama ben seni çok


                                                                                                           Eren Bilgiç

Kuyularca Sene

Şakakların düğüm olduğu kör duygular içinde
Koca umutlar aksak nefesler içinde
Bir elim var bana uzak toprak içinde
Bir elim el benim toprak içimde
Büyüyor ağaç umut toplar meyvesi bahar
Bana kapıyı hep annem açar -toprak biçimde-
Kimin sözleri bunlar kimim dil ve iplik
Beni al topla dilim dilim düzle dik
Nefesle resmet kumaşım toprak suçundan
Kırış kırış karışlarım hep kurudur içimden
Fışkıran bu çöl iste göl acımdan
Göl içre bir damla Su bahşet ak içimden
Boğulmaz güneşte yoğrulan sen durma ak


                                                                     Eren Bilgiç

2 Aralık 2014 Salı

Gerceğim

Sol ayakla girin kulağımın içinden
Beynimin kıvrımlarında piknik yapın
Belki yarınlar vardır iyice kurcalayın
Bulursanız sonbahar hiç acımayın

Ekmeğe sürün sabana koşun
Göğe savurun sonsuzluğuna kuşun
Yaşımı büyütün göğümü karartın
Boynum uçurumda iyice abartın

Geçmiş gözlerimi koparın ıslıklarla
Ama işte dokunmayın o taraflara kızarım
Saçlarına hele hiç gerçekten kızarım
Hem ayaklarım basmaz yere ben kızınca uçarım

Bana bir umut iki ayak yeter
İki el bir de şehir yeter
Kalanı alın ister yakın
Bana bir yudum Su yeter

                                  Eren Bilgiç

1 Aralık 2014 Pazartesi

Tımarhane

Sana birşey anlatmalıyım ve biçimsiz
Yerleşmemiş olmalı o korkmalar denizi
Üç roman okumuşumdur ve sessiz
Radyatörlerin insafına sığınmışlığımda

Burası çetindir yollar gözde büyür
En sevdiğim vakit  kırmızı herkes de bunu bilir
Bir hayvanı dişledim balkon gibi bişeydi
Balkonlar çok uzun herkes de bunu bilir

Duvarıma  gömülmüş iki fincan karanfil
İlkin onları öperim tüylerim de bundan titrer
Bir selam çakarım büyük beyaz gülümser
-Değersiz miyiz susmazsak eğer-
Bugün türkçe sustu yarın kürtçe gülümser
Bağışlayan gözeten ve düşündüren
Kuşkusuz bir bıçak gibi uykularıma kast eder

Sonra okyanuslar sonra taş yalnızlığı
Sonrası vals gibi baharlar aramakla dolu
Sonrası masal iki iç bükey tavır
Haliyle aradabir kahvaltı da var
İki dost edindim biri kör diğeri sağır
Güzel geçen geceler de elbette var

Ayağımı atmalıyım gibi geliyor ama
Sonrası zor dönmesi yok
Bekliyoruz eller göklerde
Sonrası aşk sonrası yol
Dönmesi yok kolumda bir kol

                                                     Eren Bilgiç

28 Kasım 2014 Cuma

Yapılacaklar Listesi

Güzel gemilere rimel sürmeden
Dümenini yarınlara devirmemiz gerek öyle
Domatesleri de sessizliğinden koparıp tazecik 
Çünkü kolumun düzlemi işte bu 

Başımızın önleri uyuşmalı üşüdük 
Göllerimiz de kurumuştu kahverengi kaldık 
Çaresizdik durup durup katlandık
Çünkü kaderin istemi işte bu 

Bazı sustuk harbi sustuk 
Susunca çığlıklar patladı gözlerimizde 
Birsürü şişeyi ağzımıza denk getirdik 
Getirdikçe belli günleri bitirdik 
Çünkü bitirdikçe olduk işte bu 

Büyüsüz cadısız uyanmalıyız 
Su'yun pürüzsüzlüğü işte bu

                                                   Eren Bilgiç

27 Kasım 2014 Perşembe

Su'yun kuvveti

Çok sıkılıyor içim
Su'ya atayım diyorum arınsın
Belki bir yılanı yerleşik hayata ikna etmiştir
İçimin huzursuz emeklilikleri
Bari yılanı yanıma alayım benle dolansın
Haziran gelsin avmler kapansın
Bir kibrit yakayım benimle yansın
Çok yanmaz da içim
Olsun
Suya uzanayım huzur uyansın

                                  Eren Bilgiç

26 Kasım 2014 Çarşamba

Allah Kimsesiz

Allah kimseyi ayransız bırakmasın
Kimseyi allah kimseyi gevreksiz
Belli adamları tütünsüz bırakmasın
Allah kimseyi umutsuz bırakmasın

Allah bence kendini bırakmasın
Bırakırsa düşeriz ahlağımız da acır
Hem üşümez mi allah böyle yalnız
Güneş de yalnız gece de yalnız

Allah beni sensiz bırakmasın
Bırakırsa düşeriz dizlerimiz de acır
Bi çiçeğin anneannesi ölmüştür allah onu bırakmasın
Düşeceksek de beraber düşeriz allah bunu unutmasın

Bir iplik uyku koksun geceler sağır
Allah yanıma seni koysun ben kafamı ağır ağır
Geceler bahar oysun ben kafamı ağır ağır uykulara sarayım
allah da beni bıraksın

                                           Eren Bilgiç

5 Kasım 2014 Çarşamba

Gecikmiş Yamuk Manifesto

Büyük bir kitap bulundu susuzluğu anlatan
Ve irili ufaklı sözler verildi
Emin olunmalı her nefes en büyüktür
Sözler tutuldukça kitap büyür sonsuzluğu yaratan

Kısır mıdır yılların yok ettikleri
Onca yüz onca beden aynı düzlemde
Bu kitap kurtarır mı kıyafetlerinden etiketleri
-ve değersizce salınsın diye rüzgarda-
Savrulur mu büyük adamların kağıttan değersiz resimleri

Sanmıyoruz belki sanmayınız yetersizdir
Dünyayı tersten anlatan bir kedi gibi sessiz
Bu kitap iki küçük şelalenin birleştiği en büyük
Soyunmadan girilmeyen bir berrak denizdir

Kafesini bir kaplumbağa gibi aklında taşıyanlar
                              Ağırdır bu sularda yüzmeyiniz

                                                                               Eren Bilgiç

3 Kasım 2014 Pazartesi

Sadık Bir Duruş

Sessizliği bekleyen çıraklar da benimle
Motor kumpanyasının tam orta yerinden
Ve emekli öğrenciler bazı geceler
Onlar da benimle

Biz buna kendi aramızda çığlık dedik
Yöreye göre değişebilir ismi
Önce biri susar aramızdan
Sonra diğeri bakakalır
Sonra onun üzerine devirir bir diğeri
                    arkasını görmediği dağları
Tüm bunlardan habersiz olan bir karanfil koparır
Ben de tutar onu koparırım
Alır elime seni beklerim
Sonra biri susar aramızdan
Onu da alır seni beklerim

Ben seni beklerken hiç yalnız kaldığım olmamıştır
Çabuk gel diye nazlandığım olmuştur yalan yok
Biz seni elbet bir ağacın kokusunda bekleriz
Bunu da içimizden
      susup susup duran önermiştir zaten
Karanfil koparanı hep birleşip döveriz
Yazık olur çocuğa da
Her yanında kuz yarası

Şimdi ben seni düşlüyorum ya
-Özgürlük gibi falan-
İlla ki susar zaten biri
Ve bakakalan da olur aramızdan
Şans ya bu sefer devirdiğimiz dağlar olmaz yalnız
Alamazlar karanfilleri yakamızdan
Sessiz bir devrim çıkar işte böyle
Biz seni gördüğümüz vakit
Aramızdan

                                                        Eren Bilgiç

1 Kasım 2014 Cumartesi

Otomasyonlar I

cümleler serteştirilmiştir ancak böyle mümkün olabilir kan durmayan coğrafyamızın abdest giderilmişliği ilişkilendirilmemeli yarın ve dünün ardındaki gizem gibi büyülü dünsü gerçek ve adı geçmemiş adamların bıyığı da değmemeli sessiz kadınların kasıklarına ve yassı taşlar atılmışsa denize bu düpedüz savaş demektir tanımlamak saçma ve olanaksızsa da bu gerçeğin sessizliğini esnetmez de tabi olsun dünya kocaman bir sinek vızıltısı gibi kürt kantosu soluk bir kedinin elinde durur umut gibi kararlı ve şeytansı kadınlamalarla uzun ahlaklarımızın paçaları kirletilmemeli diye düşünürse bir adam ülkemizde buna en çok da pırasa yemeği pişirilmelidir çünkü korku filmleri sahte yüzleri korkutabilir ancak ama gerçek sürekli bahsettiğimiz yalandan ileri gidebilir mi biz kendimizi engellerle beslersek sorular sorulmalı dünyada ama cevaplar aranmalı mı tartışma kokusudur terden ayırt etmek zorlaşır yaz aylarında yalnız da uyunmamalı bir şeker en az üç insanla tüketilmeli buhar dolu çaydanlık susuzluğuna tedaş dahil olmak üzere içimdeki bütün cüceleler çökmüşse buna hiç bi deve tezatlığın birikimini sunamaz sözlerimden gözlemimden ve yarının becerisinden şüphe edecek olursam şayet kurduğum tek gerçeklik

 seni seviyorum

                                                                                                               Eren Bilgiç
                                                                                       

Uykunda Donmak Ve Yollar Bu

Sana dolunmamış bir şiir yazmaktayım
Anlaşılmaz belki bil istedim
Uykudasın bahar koktu sana şiir yazmaktayım
Affet bu gece ölmek istedim

Öyle popüler şeyler istemedim yemin olsun
Çok farklı bişey yapmalıyım iki anne inanmalı
Fikirlerimde konu bütünlüğü ayıptır aranmasın
Bütün yanlarım bahar içre uykudadır
Vatansız kalmış çocuklar da dileniyordurlar

Israrla telefonda arkadaş acısı çekiyor bir kadın
Yaşıyla ilgili olmalı sesi gereksiz gürleşiyor
Bir viraj dönülüyor hoop bir tane daha
Kafamla ilgili olmalı kilitleniyorum yollara
Oysa bir şiir yazmaktayım vatanı da uykuda
Israrından döndü dinlediğim yaşlı kadın

Çağımızın gereği yalpalanırken buldum kendimi
Arabayla beraber denize kah varoşa
Koca binalar dikiyorlar gelişiyor dünyamız
Arkası acıyla dans eden iki kutu yıldız
İçmesin ağır gelir şehrin kusmadığı çocuğa

Farkettim ki dönmüşüz bir viraj daha
Hayatımın ağır ilerlediğini hissediyorum
Kafamla ilgili olmalı
                       katlanamıyorum gencebaya
Şehrin ışıkları parlak pislikleri daha da

Belli kitlenin bilmediği soru yine gelir vurur
-Işıklarda durur musunuz-
Belirleyemedim ama çok belirgin size yemin olsun
Anlatacağım bunu bahar kıştan uyandığı gün

Evime yaklaştım
Sana bir şiir yazdım
Uyumaktasın
       
                                                     Eren Bilgiç

24 Ekim 2014 Cuma

Aptal Kutusu ve Bir Kumanda'n

Oturduğum yerden
Ne denli uzak kıyılı bir deniz
Işığın ve seslerin ve karıncalar
Sahibi ve daimi hakimi 
                              kıyıdalar 

Sana ne çok ihtiyacım var
Ve ne denli sessizliğe
Ve yalınlığına senin
Tek işindir kendin bilirim

Al beni de kıs biraz
Ve geç hızlıca başa dönene kadar
Şunun şurasında sanki ne var
Biraz millet biraz allah ve bombalar

Ve ordalar senin olmadığın her yerde
Güzel gülen çocuklar ve anneleri ve babaları
Ve vardiyadan kesilmiş uzun süt araları
Ve fabrikalar ve sendikalar
Ve hasatını katletmiş bir manav
Ve cumartesiler
Ve pazarlar
                 Ordalar

Hadi gel yanıma 
Sana ne çok ihtiyacım var
Hayat güzeldir sensiz
Elbet bensiz de olduğu kadar

                                                      Eren Bilgiç

17 Ekim 2014 Cuma

Bir Yüksek Deniz Sessiz

Pazar günleri erken kalkmak
Sevimsizdir kimilerince ve ben de
Güneşi izlemek için fakat
İnsan değişebilir de

Kamil Abi'nin yılmaz bandosu
Kafama çalınıp durur reçel renklerinde
Olsun diyerek manzarama döner
Şeker mırıldanan kolsuz çocuk
Seninle uyku gün bir diğer
 Ve yarın
Altında kalmış bulut kolları
Devirdiğim cümlem gibi bir baharın

Kabul edilebilir şey değil
Suyun gümüş rengi parlaması
Ve gümüşün suya bakıp kararması

Kabul edilebilir şey değil
Hem de kamil abi susmuşken
Gün gibi gözlere diyabet hapları
Ve eksik gülümsemeyle kaplı 
Ertesi gün hesapları

Kabul edilebilir şey değil
Rüyamda dolaşırken Nusret
Kabuslara uyandırılmak

Kabul edilmek zorunda kalacak
Şeker yiyen çocuk
Su gibi parlayan gümüş
Ve kollarımda uyuyan kadını
Sevmektir pazar günü tek iş

                                                  Eren Bilgiç

3 Ekim 2014 Cuma

EF’ÂL-İ KULÛB

Şehrin son demlerini içiyor rüzgar
Tablosuz bir şair gibi geçiyor rüzgar
Saz çalınsa mey gülüşü bir gecenin
Karşıya bakıp hizalansa uyku
Babası karmaşık bir mafyanın
Kuyruğuna takılıyor rüzgar

Bizim ellerimiz en keskinidir gök biçimin
Basitlenmiş sokakları kimler doldurursa doldursun
Ebter hayalimizin hayaleti dolanır şimdiden
Sokağında kum misali saçılmış şehrin

Ben hiç oraya gitmedim
Orası bende suya gizlenmiş kaya gibidir
Elinden tutarsam ancak kollamak için
Suyun içini öylece görüveririm

Öğretilerin gölgesine sığınmaksızın
Bir adamı ve kadını öğrenmek nedir
Gözleri böylesine uçsuz kılan ki
Kapakları secdeye uzanır

Büyümek büyümek büyümek için
Vaktin geçmesi olanaksız
Fakat çok zaman yok
Anlatmaya gölgesini güneşin

Gözlerim dolu 
 Ellerimi tutabilir misin
  Bu sefer nem değil
   Bu sefer dümdüz gülüş

                                                  Eren Bilgiç
 

12 Eylül 2014 Cuma

Elimden

Kocaman gibi bişeysin küçüklükler üstünde
Nerden anlatsam sana hep ucundan açık
Şu sözlerini bilmediğim şarkıların
Nakaratında umarsızca mırıldanmak gibi

-Yalnız adamlar adına-

Elimin ayarı kaydı, tutamam günleri
Uyku gibi bişeysin yalnız da değil
Annemi bi tanısan nasıl seveceksin
Nasıl seveceksin gece soğuksa dahi

Benim köyüme barajlar yıkmasınlar
Damlama demiyorum beni güz kılmasınlar
Sarılsam çocuklar susar unuturdu
Sarılsam çocuk olsak
Yağmur hem bulutundu

Beni eskiciye satmışlar gibi
Döndün baktın bana alnım parladı
Pasımı sildin öptün ısıttın
Boş sokakları öğretsem sana
Hasretliğim bi sen kaldın

                                 Eren Bilgiç

6 Eylül 2014 Cumartesi

Arada bir

Çok büyük bi sessizlik var
Bunun sonu hayır olacak ama
Alışkın değiliz tedirgin bekleyiş
Korkar gibi hiç değil yarından

Elimizde bir çınar yangını kovalıyoruz
Bu şehir bitti beraber gidiyoruz
Çocukluğumuzu da alıp burdan gidiyoruz
Bir yemek verelim fareler de doysun
Haddini bilmez şarkılar da doysun
-İşte budur kocaman bir oh diyorum-
Dert dediğin en keskin yerinde bitiyor

Perdeleri açmak gerek rüzgar misafir
Vapurlar bilerek denize anlatmak
Yaşlı bir dede çok uzun bir hikaye gibi
Göz göze gelmek hayat gibi senle

Hassiktir deriz kapanırsak havaya
Güneş canı isteyince doğacaksa
Bu şehir bitti arabamızı dikatli kullanalım
Benzinimiz bol gözlerimiz yol

                                                       Eren Bilgiç

5 Eylül 2014 Cuma

Gidecez Nusret ile

Terliyoruz be Nusret
Oysa orta halliyizdir bilirsin klimalardan
Kadının biri ağlayıp duruyor
Sanırım dayak yemiş kocasından

Bu eylül sussunlar Nusret
Kahve de yapmasınlar yalnızlıklarına
O oynayan çocuk bu değil
Kesemiyorum toplarını

Az yağmur yağsın Nusret
Botlarım küçük param yok
Rakılar içilsin içilmesine de
Gencebay açmasınlar söyle

Gidecez bilirim Nusret
Gecelerimize kötü bakamayacak memur bey
Bu şehri de statüko gülümsemelerine bırakıp
Bir şişe şiir olacak hep yollarımız
Yolların anasını satacağız

Şiir sokağa düşmüş Nusret
Aşk sokağa düşmüş ne yazık
Oysa biz onları çıplak boşluklarından kaçıp
Köşelerimizde kurardık

Krallar da uyusun varoşlar dans ederken
Dans edemeyenler özellikle ortalara kalsın
Nusret gidelim bir çigan düğünü kokalım
Güneş bi uyusun bi uyansın

Sana otobüs ağrıları verebilirim
Mola durakları ve sabah soğuğu
Nusret gidecez bilirim
Evi sorarak bulabilirim

                                                      Eren Bilgiç

1 Eylül 2014 Pazartesi

Tut bunu nöbet süreci

Saadet ve çorap bitişiktir
Hele bir de eserse solundan bir soğuk
İnsan üşümüştür komik olduğu kadar
Kat kat umutlar varmamış karın buharı kadar

Görev dağılımı basittir kaldırım düşünmek için
Anneler seni bekler sen eve gidersin başka başka
Tutup adamın biri bi kağıt verir saçını kısa kes
Anneler seni bekler sen dağa gidersin başka başka

Kamer parlak buradansa kesin
Şimdi ısınır bekle çek üstüne bir gece
Kurşunu sarı bilirdim bu ne gürültü
Anne gittikçe kocaman kırmızı bir cisim

İşte budur görevim utanma devlet baba
Sol omzumdan kes şu korkak başımı
Zam mı gelmiş kaç lira oldu marlboro
Babama konuştum saklasın saçımı

Bu korku bir ömür götürür beni
Sen korkma devlet baba biz severiz seni
Karımla konuştum gelir birkaç aya
Saçını kazıt oğul üzülür devlet baba

İşte ne güzel vatan sağ olmuş
İlerde manav var oğlu geçen ölmüş
O jeepteki değil adam saçmalama
Adam saçmalama sol ne yönmüş

                                                        Eren Bilgiç

28 Ağustos 2014 Perşembe

Ne resimdir şimdi apartmansız bir güneş

Eline aldın mı kendini
   kara tuval üstüne ne gün çizerdin
Ötelenmiş son günlerinde
   bir pelikan mıdır çocukluğun

Ben kaçırdım kendimi
Ödevlerden ve rastgele harcanmış küfürlerden
Kalem gelince elime küfrettim
Kan gelicen kuş çizdim
Bekledim kanatlarına bakıp bir pelikanın
Evini bacamda resmettim

Ötelenmiş son günlerinde
   bir pelikan mıdır çocukluğun
Ve ortak olamaz mı iki çocuğun iç burkuşları
Hatırlasak o günleri bakıp bakıp
Geçmişe gelecekten borçlanılmaz mı


                                                            Eren Bilgiç

26 Ağustos 2014 Salı

Çatal

Yurdumuz yokuş yola yontulmuş yassı yapraktır
Yandığımız yangınların yorduğu yasak yabanda
Yalınlığımız yitik yuvarlaklaşmış yüzeyde yansır
Yasası yadırganır yağmalanmış yağmurlarımızın
Yakalarız yarınları
                   Yarın yanan yokluktur.
                 
     
                                                                   Eren Bilgiç

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Şeyler dünyasının aynısıdır bu dünya

Sözüm onadır ki pamuğun tenine çarptım
Orda bulduğum bir ses sahi bir solaktım
Taraf bilmedim devrildim sahi ne salaktım
Kahramansız sonuçlar belirdi siz de vardınız
Siz de vardınız annemin adını bulduğumdan beri

Tunç göğün içinde son atlı gömütlükte
Kokmuştu eski bir unutkanlığın terli dokunuşları
Hatıralar dedi Herakleitos
      omurgama saplandı bağırışları

İşte durdum işte ilerlemenin en zorlusu
İşte sevince bulunmanın en geniş olgusu
Beş halısaha kadar alan kafi çiçeklerinizle muhabbetime
Bir kase toprağın sonsuzluğu kadar içlerimiz
Buğuludur içlerimiz


                                                    Eren Bilgiç

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Be'eklemek

Durmak durumu bulundu
Bir çekmece  kapalı kapı
Açık kapı gün ışığı
Sonsuzdan bahsedercesine gülmek

Özlem yokluğun bahsi bilindi
Varlık mekan içerirdi
Dondurma yemeliydik sıcaktı hava
Sıcaktı hava hasta da değildik

Çok basit şeyler bunlar
Çok basit şeyler onlar

Gençlikti hata sözünün
Hayata dikeyinden yazımı
Basit şeyler idi bunlar
Öpmeliydim seni sıcaktı hava
Üstelik yağmura da var daha

Eline bir öğüt alır genellik
Bu normaldir normali de öğrendik
Ahlak yedik nizam içtik terbiye de vardı
Büyüdük böylece efendi olduk
Oysa aşk lazımdır sıcaktı hava
Üstelik yağmura da var daha

İsyan devrim özgürlük
Kitap ve sınavlar ömürlük
Gidip geldik dönüp sustuk
Yarım isyan yarım kafa
Direnmeliydik sıcaktı hava
Üstelik yağmura da var daha

Anladım bitmedim ama buldum
Silahı kırdım parayı ve savaşı unut
Anladım gözü kapalı öpmekti seni devrim
Öpmeliyim seni çok sıcak bu hava
Ama dur yağmur damla damla

                                                        Eren Bilgiç

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Kor

Bir uzak var imiş
Yakından daha yakın
Adım söz duyar imiş
Ve bir toz bulvar imiş
Gez zaman git zaman
Gel bahar git duyar
Gel sıcaklık git ömür
Dur kıvırcık kal yarın
Sus çocuk uyur büyür
Bir kadın bir ömür
Uzun yaşamak gerek imiş

                                                    Eren Bilgiç

27 Temmuz 2014 Pazar

Sıla'da VI


altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar bakılır. Sabaha bakılır, geceye. ağaca bakılır ve heceye. yeşile bakılır ve kırmızı. ata bakılır ve at kırmızı. ve palyaço kırmızı. ve at kırmızı. daha kırmızı. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar kırmızı. dudak sevilir, saç öpülür. saç öpülür deniz devinir. dalga sestir ses bilinir. ses sevilir ses bakılır. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar bakılır. adi saat zengin saat. saat tektir tektir saat. saat takılır saat bakılır. saat kırılır çirkin adam saat. el çekilir gece çekilir. dudak çekilmez dudak çekilmez. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar çekilmez dudak. ne ayıp. ayıp sevilir ayıp bilinir. ayıp iyidir ayıp görülür. anne sevilir kızılmaz ne ayıp. çok uyunur az uyunur. uyunmaz bazı kırmızı bulunur. çiçek uyunur yankı uyunur. özlem uyunur özlem bulunur. az içilir çok içilir. beyaz içilir sarı içilir. sarhoş içilir kalp açılır. sevilir çok sevilir ne ayıp. göz boyanır  ay kalanı. saz içilir köz içilir. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar içilir. kanar sıcak güz içilir. soğur bıçak yol açılır. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar açılır. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar kaçılır. savaş çıkar çocuk ölür. çocuk ölür çocuk ne ayıp. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar ölür. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar ayıp. arap bakar davud vurur. davud bakar arap düşer. arap vurur davud güler. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar güler. kız sevilir arap korunur. çocuk ölmesinler dudak öpülür. çocuk ölmesinler ne ayıp. dudak öpülür ne ayıp. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar ayıp. umut bulunur kırmızı umut. umut ve kağıt sarılır. ateş bulunur ateş bulunur. ateş bulunur aşk bulunur. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar bulunur. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar bakılır. altmışmilyonaltıyüzbinaltıyüzaltmışaltı kadar sevilir.

                                                                                   
                                                                                                                                              Eren Bilgiç

Sıla'da V

Beşer sever korkar kaçar
Adım basar beşer kaçar
Beşer beşer özler kaçar
Kaçmak doğal için beşer
Sevmek yorar beşer kaçar
Adam gelir döver beşer
Beşer susar beşer beşer
Adam sever beşer bakar
Kadın durur beşer kaçar
Adam tutar beşer sever
Kadın tutar beşer sever
Günler geçer beşer sever
Günler geçer beşer beşer
Beşer sever korkmaz durur

                                                  Eren Bilgiç

Sıla'da IV

Yığılmışım
Yığınsallaştırılamamış bir mamut gibi
Külde bekletilip bir süre uğurlanmışım
Ki bu benim kederimdendirlerle

İçim geçmiş boşluğuma gelmiş
Sonsuz bir ay görmüşüm
Göğün göğsünde bir çiçek uçmuş
Kanayıp kanayıp pusmuşum

Terliyorum nefesim kesiliyor
Seninkini çekiyorum bahar vuruyor
Uzanıyorum dokunuyorum bekliyorum
Yorgun düşüp salıyorsun içini
Bir nefes salıyorum sonra bir ses
Uzaktaki köyler bizim oluyor


                                                         Eren Bilgiç


Sıla'da III

Eli vardı elinden çok
Baharat sesli toprağı vardı
Masaya bakardı
Masaya bakılmalı
Masa olurduk toprak
Bize masanın hatrını söylerdi

Üç kere öptüm gözlerini
Birinde eli toprağı sevdi
Toprağın doğumunu bildik
Kanla suladık onu göğümüzün ortasında
Aktı aktı siyah oldu iki nehir arasında

Üç kere öptüm gözlerini
Birinde kuşlar şarkı söylemeyi unutmuştu
Poşetinde kırılan yumurtalar gibi
Kundağında uyuyan bebekler
Acı bir ıslık duymuştu
İki nehir susmuştu

Üç kere öptüm gözlerini
Ağlamak belki acıydı ama
İşte oraya aktı maveraünnehir
İşte orası yummuştu seslerini

Üç kere öptüm gözlerini
Ellerimiz kirletmeden toprağın altındaki ile
Birinde özledim seni
Birinde uyandım çığlık sesi ile

                                                                        Eren Bilgiç

Sıla'da II

İki ses duyuldu uzaktan, iki el ateş sesi
İki ses vuruldu böylece, eller savruldu yerlerine
İki ateş vardı gözlerinde iki vaktin umudu

Biri sabah akşam aydınlattı sesleri
Diğeri yalnız geceye vuruldu
İki söz söylendi ardı sıra
İki kırmızı kelime
Biri seni belirtti biri
Diğeri sana yanan seslerimi

İki ses duyuldu uzaktan, iki el ateş sesi
Birçok şey birçok şeye vuruldu böylece

İki dudak parladı yandı durdu
İki güz vardı biri unutuldu
İki ses vardı biri bulutundu.

                                                             Eren bilgiç

Sıla'da I


Birin değeri büyüktür
Ellerin tutunca ellerimi bir olur herşey
Eriyen çekiçlerden ve dişlilerden daha çok
Bir ses çıkar birleşip
Nefesin ciğerlerime bir kerede iltica eder
Bir kerede verilir kötü bir haber
Bir kerede verilir iyi bir haber
Kamyonlar kavunları bir kerede taşır
Kavunları tek tek atar esmer adamlar
Anneler kavunları bir kerede seçer
Her kavun bir poşete girer
Bir gecede biter sonra kavun dediğin
Bir demlenmenin koynunda
Bir acıya içilir hep
Bir sevince ya da
Bir yüz gelir aklına
Bardağın buğulandırdığı yansımada
Bir kadın sevilir
Bir gün belki denir
Kadehler devrilir
Dervişler varırlar huzurlarına
Ellerin tutunca ellerimi
Bir ay parlar saçlarının doruğunda

                                                                 Eren Bilgiç

10 Temmuz 2014 Perşembe

Bir Büyük Hal Üstüne

Burda bir gecenin doruğunda ise
Bu öylesine bir gece değildir ki zaman
Sonsuzunda kırı yoksun bir atlının
Görmek ne büyük nimettir
Gözlerini  ev bildirenin

İstemi yoksun değilse de
Bu öylesine bir hareket olamaz ki
Kokular sıcak kalır boyunlarda
İsyana kalkan bir ağzın ucuna
Kurulmuş bir yuvadır böyle gülmek

Size kaç renk gösterdiler bilmem
Renk bilmek ile gök boyanmaz ki
Ama elbet körlüğe gebe bir kırlangıcın
Sesine boyanır böye aşk

Ah aşk
Hecenin çaresizliği yaşam buyruğunda
Çünkü istemek kadar kolay bellemek
Oysa bir güzel sarhoşluğun koynunda

Çocuktu diyeceksiniz
Çocuktu ve uçuktu istemleri
Büyümemek ve elinde tutabilmek
Bir kırlangıcı yuvasından beri

Çocuktu diyeceksiniz
Demeye de gönlünüzün kapıları açıktır
Ama ben hangi bahar size göğü
Başından kırmızıya boyamışımdır

Beni uyandırmayın dostlar ki gözleri
Burda bir gecenin doruğunda ise
Bu öylesine bir gece değildir ki zaman
Hem bu öylesine bir hece değildir ki

                                                             Eren Bilgiç

29 Haziran 2014 Pazar

O Kitaplardaki

Değmeyin ellerine gülmeyen bir işcinin
Ellerinden başka memleketi yoksa
Ve gülmemek o ellerle var olmuşsa
Şayet bir deniz o ellerde buhar olabilir

Biz biliyoruz çoğu şeyi
Biliyoruz çoğu şeyi herkesten iyi
Ağlıyoruz yüzümüzü yıkıyoruz
Peçetelerce büyütüyoruz herkesliğimizi
Ama görmek zor görmek bir gecede
Yıkıyor kir tutmuş yüzünü sanki süzülerek
Davud'un yardığı denizler gibi yarıyor
Bizim peçetelerde erittiğimiz

Üstelik iki metrekareliktir onun toprağı
-Vaadedilmiş toprağı-
Ve o elleriyle bir dünyanın yarını

Herşeyi biliyoruz biz
Herkeslerden de iyi biliriz
Fakat görmek zor bir gecede
Üstelik dağların yamaçlarından bakarak
Üstelik bir aşkın rahatlığından bıkarak
Ötelenmişliğini kuşların uçuşunun

Biz iyi biliriz lakırdıları
Bir sürü ''izm'' ve satırları
Herkeslerden iyi biliriz
Kitaplara konuşup
İnsanlara susmayı

Değmeyin ellerine
 Yüzünü kitaplardan tanıdığınız
   Orağın çekicin
Ve ölümün kovaladığı
   Koskoca bir hiç için
    Yarını var edenin


                                      Eren Bilgiç

19 Haziran 2014 Perşembe

Düzen


Perdeyi açmak niye
Öylesine bir sabah için perde
Durursa bir ses dursun ya
Olursan bir ses ol sen de

Beni burnumdan tuttunuz
Silkeleyip durdunuz durun
Ben size hep yalnız kelimelerle
Yaklaştığım için mi bu durum

İçinize mor bir kristal salabilirdi
Şayet bir başkası yüklenmeseydi sizi
En çok o oyuncağı mı sevdiniz
Hani şu elinizin yetmediği gibi

Şairler şiirlerini boşa yazmış
Film gibi izlemişsiniz aşkları
Hayatı boş bir kağıt üzerine
Üç kere katlayıp itmişsiniz

Oysa bir martının size ne zararı vardır
Bir vapur boyu kederden başka
En çok da onun etini yemişsiniz
En çok da o gagalamış sizi

Açık yazıyorum bu şiiri
Gerçi açık size çekten görünür
Ağzınızın ortalık yerine ölebilirdim
Şayet bir ana doğurmasaydı sizi

                                                          Eren Bilgiç

14 Haziran 2014 Cumartesi

Söz Uyku


Orda burda yok olan şu umutsuzluğum
Bir kaleme bakıyorum bakışıyorum elbet
Daireler çizerim içi dolu dolu
Orda burda bakıyorum gözlerine
Ben bir köyün tepesine erişmemişim
Bir kahveyi sonundan öğütmemişim
Şimdi bir uçurtma uçuyorum düşüyor cebimen
Orda burda yok olan şu umutsuzluğum

Ateş ederdi suyun renginde diyecekler
Desinler varıp bir resim konuşur sözsüz
Ağaçların ismini tanıtacak mı bu
Tanıtacak mı kahveden sonlayarak
Elmacıklarına yağmış kuzlardan


Bana bahsetmedilerdi rüzgar
Elinden gelirmiş en işlek bir bakışın
Ama görünmez ne siyahsa gölgesine düşün
O uykuda terledim ben de

Anlatılmış yüzleri bakmazdım sustum
Sana baktım havaya yordum sustun
Bir elin yuvasını küçültmüşsün
Beni durdur yoksa bir kahveyi
Bir kahveyi gökten ineceğim

                                                    Eren Bilgiç

28 Mayıs 2014 Çarşamba

A'lem-i A'zam

Ne güzel insansınız ne mükemmel
Ne güzeldi dünya benden evvel
Aşkınız aşk gözünüz pek
Elleriniz küçük perilerden evvel

Ne güzel insansınız saçlarınız da var
Sonra doğrularınız var dört nala doğru
Gözleriniz hep mahzun bakmıştır
Dertleriniz var dağlar kadarlar
Hayalleriniz yarıda kalmıştır

Ne güzel insansınız vesselam ne adam
Bahşetmemiş bize mayanızdan bir damla yaradan

Sonra mutlu değilsiniz sorulursa
Nefesimiz gülüşünüz içinmiş öyle bildik
Öyle bildik biz onuru sizden
Aşkı sizden öyle bildik

Fakat ne güzel insansanız ne vefakar
Evinize girmeye görsün parmak uçlarınız
Unutulur çektiğiniz nice cefalar
Karıştırılır sırayla aşklarınız

Ne güzel insansınız vesselam
Affetmek sizin işinizdir sizin
Beni de affedin bir akşam
Affedin insanlığınıza girmeksizin
Affedin insanlığınızla olamadık sizin

                                                                 Eren Bilgiç

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Mevsimlik İşçi


  Birine  bir  erik  verip  senin olmasını  bekliyorsun.   Çünkü  bunu  bilmişsin  bildikçe,   sevdikçe.   Yeşil  bir  eriği  hayal  ediyorsun  bir  masanın  üstünde.   Ben  masanın  ayağına  çaput  bağlıyorum.   Sen eriği verdikçe  ben  bir  masanın  ayağına  çaput  bağlıyorum.   Herkesin  yüceltilecek  bir  acısı  vardır.   Senin  olan  eriği  veriyorsun,  ben  çaput  bağlıyorum.   Benim  yüceltilecek  bir  gökyüzüm  olsun  diye,  eriğini  severse  biri  diye.   Başkası  gelip  bir  soru  bırakıyor,   sonra  bir  başkası.   Masanın  ayağına  tırmanıyorum,   eriğin  bir  soruya  takılıp  düştü  düşecek.   Sonra  sen  oradan  bakarken  kanlı  bir  el  buluyorsun.   Rengarenk  bir  ceset  için  yüceltilecek  bir  gökyüzü  yarattığını  sanıyor  bir  köstebek.   Eteklerin  gittikçe  kısalıyor.   Ben  koparıp  koparıp  çaput  bağlıyorum.   Bacakların  üşüdükçe  köstebekler  yer  yüzüne  çıkıyor.   Eriği  tuzsuz  severmiş  bazıları.   Sen  birden  uzatınca  ellerinle  bir  umut  dolusu  eriği,   Bazılarının  köstebekleri  üşüyor.   Cesetler  doğrulup  tekrar  gökyüzüne  boğuluyor.   Bazıları  hep  aynı  kokarmış.   Beyninin  ücra  köşelerine  böyle  işliyor  insanın  işte.   Örtünüyorum  üstümü  uç  uca  bağlayıp  çaputları.   Başımın  altına  bir  soru  bırakıyor  birileri.   Senin  bacakların  üşüdükçe  ben  uyuyamıyorum.   Ben  uyandıkça  fark  ediyorum,  mevsimlik  bir  meyvenin  insafına  bırakmamam  gerektiğini  rengarenk  bir  gökyüzünü.   Yer  altına  dönüyor  böylece  köstebekler,  çaputların  bağlandığı  yerden.   Toprak  çünkü  insana  bir  erik  veriyor  ve  elbet  bir  gün  onun  olacağını  biliyor. 


                                                                                  Eren  Bilgiç

18 Mayıs 2014 Pazar

Yokuş

Biz yokuş yollara giderdik
Gökdelenlere binerdik ezan okunur inerdik
Tanımadığımız denizlere bakmaya giderdik
Varamadığımız denizlere varmaya

Aile bilirdik ev bilirdik bir de gece
Seçeni bulur bulur döverdik bulur bulur
Geceye anlam katar şarap döker
İçerdik geceyi seçeni bulur bulur

Plastik sabahları öperdik
Saçma sapan şeyler giyer okula giderdik
Bir öküz sivri parmaklarını sallaya sallaya
Hayatımıza solardı o solunca sabahları
Balık alırdık yaşasın izlerdik
Ölürdü balık biz de giderdik
Yaşanan bir hayat görmek isterdik
Sonra yine yokuş yollara giderdik

Ayakkabı alırdık gömlek ve pantolon
Birçok mevsim giyerdik sonra birçok
Mevsim uyurduk gece yine soğuk
Fakir olurduk fakirdik de zaten
Fakir olmanın satın alınmazlığını giyerdik

Denize doğru koşturmak isterdik deniz
Karşılık vermezdi bu isteğimize
Balkonlara koşar onu arardık
Açardık bir şişe onu arardık
Özendiğimizden de şişe açtığımız olmuştu
Yalnızlıktan da onu aradığımız bulup bulup

Neyse ki artık tıp gelişti
 Daha geniş çaplı susabilliyoruz
Susup susup yokuş yollara
 Hep yokuş yollara anasını satayım.


                                                               Eren Bilgiç

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Sus Yansın

Bir baretin günlüğü kara kalemle yazılır
Oyuncaklar elle yapılır tabağın dibi kazınır
Tek göz oda tek düş yürek
Bekler ki babam yarın cehennemden dönecek

Yatak rahattır kalkılası gelmez
El yorulur yumruk yapılası gelmez
Sokaklar yıkılır bunların sonu gelmez
Harcadığın ömrünü kimse geri vermez

Öyledir ya bak hayatına dondurman soğuk
Evin senindir hem derdin hep büyük
Hayat anlamsız sonu belirsiz
İçkini iç de ki kimiz biz

Bir bakmışsın mangalda yaktığın
       Kömür değil kol bacak
    Sen gülmeye devam ettikçe
              Karanlığa güneş doğmayacak !

                                                         Eren Bilgiç

1 Mayıs 2014 Perşembe

BÂD-I SEMÛM

Ben bir şiir yazayım şimdi beni ansın
Gözlerimi açamıyorum ki yakındayım
Şiiri yazayım ki şiir beni alsın
Hangi elimi tutsam göğüme sancı vurur

Odanın içi boş rüzgarı soluk
Gidiyorum orospular arasında sokakların
Bornova'dan uzak kirli sokakların
Bir köşesine düşman olunmalı
Kusmuk dolu duygulu sokakların
Sokağın ruhu uyuyorum dur

Ben bir şiir yazayım şimdi beni korur
Kötüledikçe kötülesin uyuyunca bulur
Şiiri yazayım ki şiir beni ben
Ellerimi hissetmiyorum yollarınızdan

                                                      Eren Bilgiç

28 Nisan 2014 Pazartesi

Çoraplara Tepki

   Ayak üşümesinin kendince belli başlı sebepleri vardır. Çorap yoktur, kansızlık vardır gibiler. Sonra ellere uzaktır, çirkindir. Çoğu tırnak başına buyruk düşünceler içine dalabildiği gibi, çoğu köşelere de çarpmak suretiyle elinizi ayağını... Ayak üşümesinin sonuçları da var gibidir. Madde bir, bu konuyla ilgili bilgiler maddelenemeyecek yalnızlıktadır. Kahve içmeyi seven kimse kahveyle ilgili bir özellik benimsemez. İnsanın ayağı üşürse kahve içmeyi pek çok isteyebilir ama. Ayağı üşüyen insan çirkin bir kadın olabileceği gibi çirkin bir erkek de olabilir. Güzel kadınların ve erkeklerin ayağı üşümez. Onların çoraplarını giydirirler kahvelerini yaparlar. Çirkin erkeklerin ayakları genelde üşür. Çirkin kadınların ayakları hakkında bilgiler bu yaşamda yetersiz kalmakla birlikte çirkin kadınların ayaklarına yaklaşmak ne kadar güzel mi gibi  sorular da insanın aklını kurcalar. Ayağı üşüyen insanın hayata bir tepkisi vardır, çorap giymemeye yönelik bir karar almıştır ve sonuna dek uygulamaya yönelik soğuk orucuna yatmıştır. Yalan yatmazdır. Üşüyen çirkin birey yatmak yerine kendini bir film kadrajı içinde zanneder görüntüler sergileyip inadına camdan etrafı seyretmekle yetinir. Dışarı çıkamaz çorap giymeyecektir. Çay içer ama şekerli içer genelde iki veya üç şekerli çaylar onun en hoşuna gidenlerdendir. Çeşitli uzunlukta ve incelikte yatakları vardır. Doldurmakta güçlük çeker. Ayağı üşüyen bireyin aklına acaba neden ayağım üşüyor durumunda bir düşünce düşerse şayet. Ayağı üşüyen bireyler bu duruma da gayet yalnızlıkçı bir çözüm bulacakları konusunda hemfikir olup evlerinde yalnız şekilde ayaklarına bakmaya devam ederler. O filmi de kimse çekmez, oynayanlar dahil kimse ilgi göstermeyecek gibidir ayağı üşüyen insanlar kendi aralarında kendilerine ayrıldıkça.



                                                                                           Eren Bilgiç

22 Nisan 2014 Salı

Günahın Adına

İşte ölüyorum erkekçe
Üretimim ki pislikle sınır komşusu
Bana bir nar verin nar benim
Var olmakla eşdeğer yokluğun coşkusu

Esmere sezmezse esmer dedim
Beyaz vurdu beyazı sorma bey
Bu benim en kirli elim el
Bana bir çift göz bakar korkusu

Babalar bazen ölüyor
Bazen soruyor notlarımı tanrım
Uzak yakın soyut diyarların
Bitmez gerçeklik sorgusu

Ortadoğu'nun şişmiş göbeği delik
Bana bir ev verin ev bir hecelik
Damarı mor herkesin yalanı mor
Yüreği kor dramatik koşusu

                                             Eren Bilgiç






20 Nisan 2014 Pazar

Suskunluğu Baharın

Kaşları kusursuzdu bir kere
Ona sade bakmak lazımdı
Sade bakmak bir tepeden aşağı gibi
Değil bir manzaraya tapmak
O sade kaşlarını kaldırsındı
Bakmak öylece bakmak

Vardık biz ve senler benler
Arasında bir nefes alınan baharın
Bakmak böylesine uzundu uyanamadım
Vardık biz ve öylece dursunduk

Martıları güzel yapan denizi
Çayı güzel yapan o meçhul sabahı
Anlattı her şarkı durmaksızın
Mırıldanır gibi bizlerini büyüttü
Bilindik geceler anlattı

Bilindik geceler anlattı
Ve anlatıldı hayal edilen geceler
Bir sabahın gelmeksizliğince güzel
Bir dilin dönmezliğince güzel
Bir adamın suskunluğunca güzel

O hep yanına erişen yalnızlığı unuttu
Sorguladı onu bir diğeri ve böylece
Yalnızlık hep yanına erişen onu avuttu
Ses gelmedi inanın bir nefes geceden

Bazı diller dönmeyi arzular
Bazı geceler tepelerin ardını
Diller dönmedi sesler duyulmadı
O hep yüreğime ilişen cümleyi bulsundu

                                                             Eren Bilgiç

19 Nisan 2014 Cumartesi

Velev Ki

Hitler bıyıklı bir şovalye inceliği
Yağmur damlaları suskun içten
Düşünsene duyuyorsun kanı
Görmek ölmekle eş içten

Kadına kadın gibi sövmek
Ekmeği taze gibi içten
Bırakalım bu aşk şarkılarını
Midem ağlıyor midem
Dağılıyor bir baraka kerpiçten

Parmak sus gün uyu
Solgunluk al ömrümü sen iç
Bir gazi yaklaşıyor elleri dolu
Koru onu koru sesin
Sıcak hem bıçak içten

Duvar, kutu, bina, umut, sıcak, gri
Yüz, söz, kirpik, soluk, ayna, gri
Terlik, soğuk, soba, boya, gri
Pis, kir, toz, göz, ben, sen, gri

Dur itme değil yağmur
Değil ayaz çocuk evciliği
Kafama giren mermi mermi
mermi gri mermi gri
Dur itme o bulur seni
Hem gri gri gri gri gri gri gri
gri gri gri gri gri gri gri gri gri

                                               Eren Bilgiç

13 Nisan 2014 Pazar

Pazar, Sabah ve Kahverengi Boşluklar İçin

Çapak çapak bir sabah
Ulan bu ne gürültü bir sabah
Bağıran buram buram bağıran
Kafası dolu yarı ölü bir sabah

Çayı soğuk bir sabah
Ağzı bozuk bir sabah
Elime tutuşturulmuş güneş
Hadi al bu günle seviş

Huysuzum susuzum
Annemi özledim yoldadır
Sokaklar dolu olsun istiyorum
Apartman nefretim bundadır

Kadın bana sıcak bir fincan
Kadın bana güzel bir bakmak
Kadın bana öyle bakmak
Doğru değil huzur koy

Ceket alsam elimde
Almasam rüzgar tenimde
Ne yalancı ne sahtekar
Mobilya kokulu bir sabah

                                                Eren Bilgiç

6 Nisan 2014 Pazar

Laleli

Laleli'den bahsedelim dilimiz üşüdüğünce
Ve şarap içelim bilhassa ucuz olsun
Kızarmış yanakların gülme dur
Gülme dur biliyorum gidiyorsun

Annesine küfreden çigan kızlara
Özenerek baktığındı baharın
Dondurma ye şarkı söyle kavrulsun tenin
Göt cebime rüzgarı dolsun ecnebi bir evin
Dilimiz üşüsün biz Laleli'den bahsedelim

İzlediğin filmlere aklım kaysın
Tırnağına özendikçe özen
Özendikçe elin boynuma bulaşsın
Düzeldikçe düzen düzeldikçe düzen

Sokağa dökülmek esmer yapmaz beni
Zaten senide yapmasın çigan kız gibi
Sigarası bitirdikçe bıyıklı bir önderi
Bahar uzun umut kısa
    Laleli'den bahsedelim gitmekten biri

                                                                Eren Bilgiç

2 Nisan 2014 Çarşamba

Bu Bir Şiir Değildir

Ne güzel değil mi kelimeler
Yan yana ve hep beraber
Yetim kağıtlar boyunca
Dillere dökülmeden
Beklemekteler

Çünkü anlatamaz bir dil
Sessizliği ve
Sen sus diye
Aklım kanıyor
Yan yana ve hep beraber
Yetim kağıtlar boyunca
Dillere dökülmeden
Geceler çekilmeden

O yüzdendir ki
Çarpık senleşmesi
Yüzümdeki boşluklar
Ve mimik izlerimin

Önce cüzdan sonra
Kitap onun üstünde
Uçurumları anlatan
Boşluklar müzesi

Şair değilim ben şair
Denir mi incecik bir
Boşluğa

                                          Eren Bilgiç

Lâ'l

Korku büyür sakalları uzar
İnsan bıkar uçsuz yollar uzar
Bacakta saplıdır yatak kokusu
Sözler asılır ki şu kurtulmak konusu

Önce nefes ver sonra al umut
Ölüme serdiğin hayatı unut
Ağla güler güneş sesidir gözün

İnsan kendinden kurtulmalı
Sonuçsuzluk ömür demek
Yoksa yenilgi uçurumu putsuz
Geçmiyor boğazlar sus'uz

Eli değer peri hanım parlak 
Sana geldim lâ'l'ime bak 
Gül söz benim dilim gözün 
Eli ver o el ben gibi sen 
Gülüver o ses sen gibi ten 
Bir şair kez yeniden

                                                              Eren Bilgiç

28 Mart 2014 Cuma

Cidar

-   Ölümü meşru kılmak için illa yaşamak mı gerek ? Yani bizi bu dünyaya bağlayan bu dünyaya bağlı olmamızdan mı ibaret ? Eline mutsuzluğunu alan sokağa çıksa, onu böyle sımsıkı tutup yukarı kaldırsa devrim mi olur bunun adı ? Yani devrilir mi mutsuzluklarımız sokağa çıkmakla yoksa domino taşı gibi dökülüp koyun koyuna mı kalırız ? Azalırız orası doğru bak, sahip olduğumuzu hissettiğimiz tek şeyden arınmaya çalıştıkça soyulur yarınlarımız. Ama öyle bakmak yok matmazel hayat dediğin çabayı amaçlamaktır ! Para kazanmak için para kazanmaktır hayat. Mutlu olmak için mutsuz olmaktır. Çok uyuyabilmek için hiç uyumamaktır. İçinde sürdüğünü sandığın soyut bir kavram saçmalığında hiç geçmeyen zamanlar için biriktirmektir umutları. Oysa her şey şuan. İnsan kaybettiklerine bakarak zamanı ölçüyor. İnsan kaybetmediklerine bakarak ölümü bekliyor. Aslında bir sesi duyabilirsen sonsuza dek, ya da bir ses olabilirsen ölmezsin. Gerçekliği titretir varlığın. Güzel bıyıklı bi' adam söylemişti ''Her şey titreşimdir evrende''. Benim ellerim titriyor, senin çenen titreyecek. Onun içi titredi, aklım git gide titriyor. Ben bu yüzden her sabah uyanıyorum. İnsan karşı koyamaz bazı şeylere, sabahlara mesela. Ben hiçbir zaman bir bedevi bulamayacak bir kutup ayısı gibi dolanıyorum çöllerde. Varlığım yokluğuma armağan olsun. Ne de güzel susuyorsun. Sen dinlemesen ben bile dinlemem kendimi. Taş kestim bu yüzden, daha fazla titremek istemiyorum. Aynaya bakıyor insan, aynanın ona baktığını düşününce deli diyorlar. Sen susmasan, ayna bakmasa, beni adam yerine koyan yok demelerim geldi yine. Senin de bir şey demek ister gibi bir halin var ama ben kaldıramam diye susuyorsun. Susma ulan susma ! desem ne değişir bilmiyorum. Sahi bir şey değişir mi yoldaşım ?

+..........


                                                                                                   Eren Bilgiç

26 Mart 2014 Çarşamba

Son Yaz Son Sarı

Işıklar kararmada
Özünü sorduğum tek sen
Gerçeklik kadar yalan
Ve gerçeklik kadar sararmada

Dişini öptüğün nadir yıldızlar olur
Geceleri güldüğün yorganlar evreni
Onu ver işte bana son yaz günleri
Kokusu ayrı kararmada

Karne ile sevgi alınan günler
Özünü gördüğüm tek ben
Sarısı nasır tutmuşumdur
Elini belini umutlarcasına
Ölümü yakın bulmuşumdur

Şiirimin miladı ulaşılmaz yokluğum
Nasıl da yakında toprak uçlarım
Uzanmak istediğin kere yakın
Uzanmak istediğim yere yakın
Uzanmak istediğim
                Yarısı cümlemin

İnsanın acıyası gelmiyor kırıldıkça
Aynalar düşer göklere
 Acıyor insan aynalar
  Düşüyor göklere
   Acıyor aynalar
    Üşüyor göklere
     İnsanın yaşayası gelmiyor

                                 
                       
                                                                                                                Eren Bilgiç

24 Mart 2014 Pazartesi

Saray

Basbayağı oda işte
Duvarı var masası var
Yatağı var yatası var
Bazenleri insanların
İnsanların küçük elleri

Kapısı var kapalı
Pencereden kızlar gülüyor
Rakısı var mıdır sorsam
Buruk buruk gülesim geliyor

Hayatımı kendime sıkıştırdım
Vakit buldukça atmak için
Kalbime yer bulamadım
Avaz avaz uyuyorum
 Da
  Duramadım


18 Mart 2014 Salı

Memleket Mektubu

Ana ben unuttum affet beni
Başak kokmuyor toprak
Yüzümün haline bak
Elim başımda elim ıslak

Ana unuttum affet beni
Anlamadığım oyunlara daldım
Dizler kanar biliyorum dizler
Umut da mı kanarmış
  Şaşırdım kaldım

Çocuklar en güzel ölüme
Gülümser ana elimi tut
Sana güneşleri zaptettim
Gözüme baksana ana
Ben de büyüdüm gittim

Büyüdümse kalemi kayıp yüreği buruk
Büyüdümse gözde yaş elde yumruk
Meydan benim budur buyruk
Memlekete kapılmışım affet beni

                                                  Eren Bilgiç

Tarih-i Tekerrür

Eli dolu eve gelen adamların
Bilinmeli değeri diyor ve
Ekliyordu sisli dudaklarının emrinden
Yüreği dolu eve gelenlerinkindense geceleri

İsmi ağaç olan bir adam arıyoruz
Çınarların altındaki gölgelerde
Oysa çınarların gölgesinden de ilerde
Kadınların kirpikleri

Parmaklarını silah yapıp şakağından yukarı
Yukarı en sessizliğe kaldır
Tek kişilik yatakta uyuyan adamın
Tek atımlık yalnızlığı vardır

                                                Eren Bilgiç


15 Mart 2014 Cumartesi

Baharlar mordur

O boş bıraktığın adımlarını yerlice
Ve biraz toprağını anımsıyorum
Titriyorum  korkaklarla
Bi yüzüme mi vuruversem
Yokluğunu filan da

Köşe başlarını umursuyorum
Kuşların ötüşlerinden hallice
Jakoben geliyor mutluluklar
Ölüler varken uzaktalar oysa
Olmayınca sus bakma sus

Ne zavallıca aynı derede
İki kere boğulma isteği
Dilenciye öğüt vermek
Ve belli günlerde sevinmek

Oralarda bulduklarımdan aşırdım
Zenginlerden ve vicdanımın el verdiğince gerek gördüklerimden
Fakire vermedim sen de vur durma vur
Gözümün içinden kaçırdığım
Boşver unut duyma bunu

                                           Eren Bilgiç

7 Mart 2014 Cuma

Limon Ağacı

Nefesini tut limon ağacı
Adını sayıklamaya yorgunum
Ekşi buruk sevimsizsek
Önemini kaybedebilir dizlerimiz
Dik durmaktan kanayan gözlerimiz
Çocukluk kere solgunum

Sana söylüyorum limon ağacı
Dallarında karıncalı çocukluğum
Beni bul cenaze evlerinde
Gölgeni yüzümde hissediyorum
Anemi kalıyor parmak uçlarım
Seslerine boyanıyorum

Budadım yarınlığımı
 Çiçeklerinden öpüyorum

                                                Eren Bilgiç

6 Mart 2014 Perşembe

BENİ DUY SİREN SESİ VE SİS İÇİNE DOĞMUŞ BİRKAÇ DAMLA SU

  Gün doğuruyor bazı gecelerin sessizliğini. İnadına açık bırakmıyor musun ışıkları ? Ben bırakıyorum. Orada bana benzeyen benden daha rahat bir yatak buluyorum. Nasıl mutlu oluyorum görmen gerek. Bir sürü çirkin adam çok güzel müzikler yapıyorlar. Güzel kadınlar akşam evlerine yalnız dönüyorlar. Bazıları evlerine yalnızlığı döşüyor. Yaşamak bir sokak sanatı sanıyorum. İnsanların gözleri ben sustuğum zaman farklı bakıyor.-Hani o gün vardı ya- demeyi ümit ediyorum başka insanlara. Yaşlı kadınlar güzel kokuyorlar. Güzel olmadıklarını düşündükçe evlerine yalnız dönmüyorlar. Elleri bana benzeyen yataklar kadar rahat oluyor. Hem evlerine çay götürüyorlar, güzel güzel bakmalar götürüyorlar. İnce sesli insanlara özeniyorum. Her söyledikleri anlaşılıyor. İnce düşünceli insanların her söyledikleri anlaşılmıyor.

 Annemi parklara götüresim geliyor, salıncaklara. İki duble atınca Süreya dökülüyor dillerime. İki gece uyumasam adam oluyorum acı acı bakmalar geliyor. Kadraja kendini alamayan kameralar gibi hissediyorum. Aslına her kamera benmiş gibi de oluyor. Büyüdük demelerim geliyor. Masallara inanıveriyorum. Zengine küsüp fakire gülüyorum. Ölü rolü yapıyorum, canlı rolü yapıyorum. Çok feci şekilde can vermek istemelerim geliyor. Kedi köpek sevemez oldum, gözleri büyüyor.


-BEN BAZI GECELER ADINI YAZACAK KALEM BEĞENEMİYORUM-

        Benimle yetinmeyi  beceremiyorum


                                                                           Eren Bilgiç

3 Mart 2014 Pazartesi

Paradoks

Falcı bir kadının öleceği gün
Yağmur durmuyor
Falcı bir kadının öleceği gün

Avucumun içini tanıyorum biraz daha
Kanlanıyor kaşıdıkça nefesim
Hani bazı sabahlar olur ya
Yersiz duşlar alınıyor
Falcı bir kadının öleceği gün

Babası ona son model
Organik mi organik şefkatli mi
Şefkatli yuvalar alıyor
Yağmur durmuyor
Falcı bir kadının öleceği gün

Siz hiç bir çingenenin saçlarını
Okşadınız mı ben duymadım
Kapı gıcırtısından korkarım
Falcı bir kadının öleceği gün

Kimse dokunmaz ellerime
         Falcı bir kadının öleceği gün

                                           
                                         Eren Bilgiç

25 Şubat 2014 Salı

Yenieski

Ben sana yeni doğan günün neşesiyle yaklaşsam
Bu bir gecenin son sözleri kadar ağlamaklı olur
İyisimi bırakalım bu dûzâh bizi de vursun
Önce öp nefesimi sonra uyursun

Versem kadehimden ve dahi ellerin
Kederimden bir damla bulur unut
Unut zehr-i sefa çeker avucum toprak
Kokan bir ağacın gölgesinde umut

Annem beni doğurmamış say
Ağlamış say bir damla mavi katıp
Anlamış mı deniz gökyüzüne rengini akıtıp
Öylesine başladım ki sondayım vesselam

Boğazım sıkışsın gözlerim kanlansın
Hayatım akşamüstü içinde sen de varsın
Lakin yordu beni bu eski insan eski lisan
Benim olmadığım hayatlar size kalsın

                                                                   
                                                        Eren Bilgiç

23 Şubat 2014 Pazar

Ser-te-ser

Elim ucum düşmüş benim
Sancaklar insin artık kalmadı kalmaz
Bu ne kan ne kızıl ne bir çağrı
Acı değil bu hüzündür kalan son kadim

Güvercinin hayali döktüğüm bu son beton
Kağıt keser kalem gitmez gece bitmez
Kıl uzamaz namaz durmaz gül kokmaz
El boş rüzgar boş göz boş yürek ne vahim
Beni sevmeyin bana ölmeyi öğretin

Bu denli zor aksini ispatı yaşamın
Ve arda kalan yıkanacak birkaç film
Ne pil kaldı ne toplu küçük insanlık
Güneş vurdu kirpik yandı ben bittim

Ben bittim gittim
   Diyebilmek için durdum
        Olabilmek için vurdum
           Elim sabah kere acıyor

                                                       Eren Bilgiç

16 Şubat 2014 Pazar

yaş onyedi (!)

Yolun neresi bilemem
Güleceğim de yok zaten
Ben bu şiiri bana yazdım
Yazmasam uyuyacaktım
Hayat çok güzel
Bulutlar mulutlar
Umutlar falan
Biraz okullar
Biraz sokaklar
Baya salak var
İşte birinin ömründen
Eksildi birkaç yıl
Şimdi ölümü düşünüp
Büyüdüm sanma zamanıdır

Cahit abiye de ayıp oldu
  Özründen ağladı dersiniz
Ya da ne bileyim of
  Galiba boyum artık uzamıyor

                                                      Eren Bilgiç

13 Şubat 2014 Perşembe

-SON-

-Bırak onu ! Bırak diyorum. Bişey olacak.
+Çok parlak değil mi ?
-Senin için fazla hadi bırak.
+Geçen cumartesiydi galiba böyle bi hava vardı yine, babam susuz kalmış ama parlaktı. Kirletmemişler, karanfil severdi.
-Yine gideriz yapma dur.
+Dönemem ki zaten, bırakamam da tek yolu bu.
-Bulunur, maz mı ? Sen onu bırak yeter.
+Anlamıyosun, anlatamam ama hava böyleydi anlatamam.
-Bakarız olmaz mı ? Havaya da bakarız ama sen, buğulanma gittikçe dur !
+Bana kızacak, çok kızacak bana geçen de hava tam böyleydi.
-Boğulmaz mı, çok fazla var. Bana bitmeyecek sana yetmeyecek kadar.
+Karanfil severdi. Güzelin azı fazlası olmaz vurur adamı.
-Acı ? Onun azı fazlası olur mu beyim ?
+Bana bitmeyecek sana yetmeyecek kadar.
-Seni uyarıyorum orda hesap etmediklerin var.
+Hesap kitap tutmayı ben en son.. Çok parlak !
-Bidaha parlamayacak kadar. Bulamazsan hiç kalmayacak.
+Deme ! Dur ! Vakit azalıyor. Işık azalıyor.
-Işık falan yok beyim ! Orada umuttan başka beşiğinizi sallayan olmaz.
+Beşiğe gerek olduğunu sanmıyorum. Senin de canın acıyor mu ?
-Evet fazlasıyla. Bu düşünceni sağlayan tanrı tanımazlık kadar mı parlak ?
+ Tanrının bana gebe kaldıktan sonra başka bir intihar girişimini kaldıracak kadar inancı kaldığını sanmıyorum.
-Güleyim diye mi yapıyorsun beyim ? Tanrının insanlığa olan inancını kaybettiği gibi zırvalara kanacak kadar gür bıyıklarım yok benim.
+Önemli olan artık bu değil ki, artık herhangi bir şeye önem verecek kadar.. Hava böyleydi tam, çok kızacak.
-Beyim bitir sözünü, buğulanma beyim !
+Zaman kalmadı.
-Ah ! bu denli güzel miydi ? gittiği için mi yoksa ?
-Beyim çok parlamıyor, buğulanıyorsun !
+Hava tam böyleydi, çok kızacak.
-Beyim susuyorsun ! ben seni ço..
+Hava tam böyleydi anne, anne !
+Parlak değil, parlak değil, parlak değil, parlak değil, parlak değil, parlak değil, parlak değil



-BAŞLANGIÇ-


                                    Eren Bilgiç

10 Şubat 2014 Pazartesi

Durum

Senin diyorum şarkılarına ağlarım ben
Yoksa  neden güzel koksun badem ağaçları
Korkak gülüşünü
          hayal etmesem durur
Hayat
          bazen böyle umut bulur

Korkuluklarda
         bahar gelir tutmazsan
Hatıralarına devrilirim
Hem sana mektup yazmak isterim
         eğer beni unutmazsan

Çaya tomurcuk koy
Güzel kokuyor
         seni  özlüyorum


                                        Eren Bilgiç

8 Şubat 2014 Cumartesi

Bugün galiba

Korkutur beni cenazeler
İnsanlar fazla
        ağlar oysa ben
Ben gülerim ölürken
Benim en
      kalabalık durumum
Ağaçların arasında
Zaten ne denebilir ki
Başı olmayan şeylere
      son yazma girişimi
Şu ölüm dedikleri

Oysa yaşamak ne güzel

Nefret ederek son
      bir damla kadar
Şikayet ettiklerim
     benim
Benim en
          muhtaçlığım acizliğim
Ben senden nefret ederim
Tut beni
    gözlerimden
Çek
   öldür
                                 

                             Eren Bilgiç


4 Şubat 2014 Salı

Çırpıntı

Yazamıyorum çünkü
Böyle dememeliydim için
Yani boşver işte boşver
Annem kazak örüyor bana
Oğullar giymez anneler örer
Anneler ölmez oğullar güler
Hayat bitmez gibi hüzünler

Bugün iki bardak çay içtim oysa
Daha içmeliydim çünkü annem
-Sahiplikler bahsedilirmiş-
Annem arar beni çay demler
Bilir beni sade çay demler

Alıştım ayaklarımın üşümesine
Dediğim her kere bir kız gülseydi
Bir kız gülseydi ben dediğim kere
Annem hep kazak örseydi
Ben kapılırım sesimin nefesine
Kapılırım nefesinin sesine
Bizi çarpıklık paklıyor dünya
Bize çarpıp ip atlıyor dünya

                                          Eren Bilgiç

22 Ocak 2014 Çarşamba

Sonra bir

Ne de güzel
            karlar yağıyor
Karlar yağıyor
             ne de güzel
Değil mi
            ne de güzel yağıyor
Yahu baksana
            kar bu yağıyor
-kaldırır bakışını  3. sahne son tekrar-

Burası diyorsun uzaklarda
                          karlar yağıyor
Sonra vur diyorsun bul diyorsun
                          ne de güzel
Kırık saatler kırık masal kırık diyorum
                          ne de güzel yağıyor
Vurmam diyorum prens buruk sular dul kalıyor
                          kar bu yağıyor

                                                            Eren Bilgiç

9 Ocak 2014 Perşembe

Durduğum

Kadın orda durur hep durması gereken yerde
Bir koltuk büyür yükselir fotoğraflarda
Adının manasını sorar köşeler
Yemekler yenir dudaklar öpülür
Yüzler hep ayıptır orda durur
Yataklar soğur bataklık vurur
Bir gülse sabah olur belki
Bir görse yok olur
Nicedir kaçırır kalp atışlarını
Fazla uzamış bir şaka kaçırır
Ben martı uçmak isterdim
Upuzun bir yol uçmak isterdim
Orada kadınların köşelere yakışmadığı
Dans tutmak mavi yeşil sarı
Yapraklarımın kedere bulaşmadığı

                                                           Eren Bilgiç

Susuzdere

Parmaklarım ıslak alnım
Bir kadın buharlaşır durur
Bir çift kutsallığa muhtacım
Yakışmaz mora mavi doğru
Bu sel bir yolun kederi doğru
Yollar evi yol bildirir
Yıllar yollarla mı devinir
-Umduğumdan yaşamıyorum-
Annem bana söylemişti
Yıllar evi yok giydirir-mişti
Sonra anneler ne zaman yanılır zaten
O Yollar mı sel olduğunda
Oğullar güler diye hep
Dondurmalar vurduğunda
Eşeklerin suçu yok yemin ederim
Yemin ederim suçu yok bebeklerin
Bir ıslık suçludur son duyulan
Bir kara kuşlar gece vakti

                                                  Eren Bilgiç